YUSUF ZİYA ORTAÇ
|
|
--------------------------------------------------------------------------------
| 1895'te İstanbul'da doğdu. 11 Mart 1967'de İstanbul'da yaşamını yitirdi. "Hecenin Beş Şairi" grubunun üyesi ve öncülerinden. İstanbul Vefa İdadisi'ni bitirdi. 1915'te Darülfünun-ı Osmani'nin (İstanbul Üniversitesi) açtığı yeterlilik sınavını kazanarak edebiyat öğretmeni oldu. Çeşitli okullarda dersler verdi. Orhan Seyfi Orhon'la birlikte çıkardığı "Akbaba" mizah dergisini ölümüne değin yayınladı. 1946-1954 arasında Ordu milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bulundu. Şiire aruzla başladı. Ziya Gökalp'in etkisiyle hece ölçüsünü benimsedi, bu türün başarılı örneklerini verdi. "Hecenin Beş Şairi"nden biri olarak ünlendi. Şiirleri Türk Yurdu, Servet-i Fünun ve Büyük Mecmua'da yayınlandı. Akbaba dergisinde akıcı bir dille, rahat okunur bir tarzda yazdığı fıkralarında siyasal mizahın özgün örneklerini verdi. Şiir ve gülmece yazılarının yanısıra roman, öykü ve oyunlar da yazdı.
|
--------------------------------------------------------------------------------
ESERLERÄ°
ŞİİR:
Akından Akına (1916)
Aşıklar Yolu (1919)
Cen Ufukları (1920)
YanardaÄŸ (1928)
Bir Selvi Gölgesi (1938)
Kuş Cıvıltıları (çocuk şiirleri, 1938)
Bir Rüzgar Esti (1952)
| ROMAN:
Kürkçü Dükkanı (1931)
Åžeker Osman (1932)
Göç (1943)
Üç Katlı Ev (1953)
OYUN:
Kördüğüm (1920)
Latife (1919)
Nikahta Keramet (1923)
| MÄ°ZAH:
Åžen Kitap (1919)
BeÅŸik (1943) , Ocak (1943)
Sarı Çizmeli Mehmed Ağa (1956)
Gün Doğmadan (1960)
GEZÄ°-ANI-BÄ°YOGRAFÄ°:
İsmet İnönü (1946)
Göz Ucuyla Avrupa (1958)
Portreler (1960)
Bizim YokuÅŸ 1966)
|
ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER
ANAHTAR
-1-
Bulsam, bir sihirli anahtar bulsam,
Açsam göğün mavi kapılarını.
Bir samanyolundan geçip dolaşsam
Yıldızların altın yapılarını!
Dolansa boynuma ışıktan kollar,
Açsa esrarını gök perde perde:
Kayıp sesleri duysam yeniden,
Kaybolan yüzleri görsem göklerde!...
-2-
Bulsam, bir sihirli anahtar bulsam,
Toprak kilidini açsam dünyanın,
Çözsem düğüm düğüm muammasını
Ölüm denen sonsuz, büyük rüyanın!
Gelse bahçe bahçe mevsimler dile,
Ağaçlar, çiçekler konuşsa biraz:
Kimdir şu dallarda kızıl gülleri
Böyle alev alev yakan sihirbaz!
Bulsam, bir sihirli anahtar bulsam,
Ne yıldızlar için, ne güller için!
Alnı eşiğinde bekleyenlere
Açılmak bilmeyen gönüller için!
|
BÄ°RGÃœN
Kavuşmak bir gün toprağa,
Bir bahar cümbüşü olmak,
Dört mevsimde ayrı ayrı
Tabiatın düşü olmak...
Bir buluttan düşen yağmur,
Bir yıldızdan damlayan nur,
Bir yeÅŸil yaprakta huzur,
Bir gonca gülüşü olmak...
Yazın savrulmak harmanda,
Kışın şahlanmak ummanda,
Fecre karşı bir ormanda,
Bir kuşun ötüşü olmak...
|
ESKÄ° EV
Köşede altın oymalı Edirne kavukluğu,
Üstünde çeşm-i bülbül sürahi
Yıldız Serpintili mavi bir buğu...
Birinde kallavisini dinlendirmiş asırlar,
Öbürünün ışık göğsünde
Geceler dolusu sırlar!..
Duvarlarda iki kılıcın gümüş çaprazı,
Sene 1053 amel-i Åžahin Usta
Üstündeki talik yazı...
Çeliğine su vermiş kral kellelerinin kanı,
Bir vuruşta parçalanmış
Kim bilir kaç şövalyenin kalkanı!..
Raflarda Beykoz işlerinin ışıl ışıl hevengi,
Ve sedirler üstünde has bahçeler açan
Üsküdar çatmalarının ateş rengi...
Islak gözlü cariyeler uzanırmış onlara,
Ve kafeslerin ardından bakarlarmış
Yelkenleri zafer dolu kalyonlara!..
|
GÄ°DEN GELMEZ
İşittim ki, benim için ağlıyormuşsun,
Hala adım düşmüyormuş dudaklarından!
Geçenlerde bir yolcudan beni sormuşsun,
Metruk, ıssız bir manastır gibiymiş odan!
Çamlıklarda tek başına geziyormuşsun,
Gözyaşların anıyormuş eski günleri...
Ãœmidini siyah ufuklarda yormuÅŸsun,
Sanmışsın ki, giden günler gelecek geri!
Artık ela gözlerinin altı çürümüş,
Bahçemdeki kuşlar gibi susmuş kahkahan!
Kalbin bir dal mevsimin hüznü bürümüş...
Akşamları son yolcular geçerken kırdan
Nazarların dalıyormuş, yıllardan beri
Bir seyyahın bekleniyor gibi haberi!
|
KOÅžMA
Bir daha o fırsat geçer mi ele?
Dün gördüm, bugün de göresim geldi!
Gülüşü o kadar hoştu ki hele,
Lebinden koncalar düresim geldi!
Hem küçük, hem güzel, hem de utangaçtı,
Gözleri gözümden daima kaçtı,
Saçları ne güzel, ne ipek saçtı,
Öpüp okşayarak öresim geldi!
Yüzü benziyordu bahar ayına,
Kaşları can yakan aşkın yayına,
Hasretle kapanıp hâk-i pâyına,
Yüzümü, gözümü süresim geldi!
|
RÃœYA
Gök dibinde havuzun
Sularda ellerimiz
Bütün emellerimiz
Anlaştı uzun uzun
Sular soğuk bir ışık,
Bakıyoruz havuza;
Suda omuz omuza
İki gölge karışık!
Bir kırık ay havuzda
Ağır ağır kayboldu.
Havuz ÅŸafakla doldu
Gün doğdu ufkumuzda
Gün doğdu ucundan
Ellerimi bıraktı.
Birkaç damla yaş aktı.
Parmaklarımın ucundan!
|
ZEYBEKLER
Ay doÄŸarken ÅŸu tepeden iner zeybekler
Karşı dağın yosmaları dört gözle bekler
Bir tarafta raksa başlar İzmir'in gülü
Sırma saçlar topuklara kadar örgülü
Zil seseleri uzandıkça karşı yakaya
Genç efeler silah çekip başlar şakaya
Kimi oynar elde pala kimi sendeler
Karanlığın sükutunu kurşunlar deler
|
|