GÜZEL SANATLAR VE EDEBİYAT Edebiyat her şeyden önce tarihi ve kültürel olandan hareketle dille gerçekleştirilen güzel sanat etkinliğidir. Bu etkinlik ile insan olan her yerde ve zamanda karşılaşıldığını, insanı konu alan çalışma alanlarının yetkililerini dile getirmektedir. Öyleyse güzel sanatların kaynağı ve özelliklerinden söz edebilmek için somut olarak insanı tanımak gerekir. Onu, somut olarak gerçekleştirdiği etkinlikler bütününde bulmanın mümkün olduğu kabul edilmektedir. Bu etkinlikler sınıflandırılıp değerlendirildikten sonra insanın varlık şartları belirlenmiştir. Böylece insanın konuşan, eğiten, eğitilen, çalışan, isteyen, tavır takınan, değerleri duyan, fikir üreten, birlikte yaşayan, devlet kuran, inanan, sanatı yapan vb. biyopsişik bir varlık olduğu ortaya konulmuştur. İşte bunlar, insan olan her yer ve zamanda onu diğer varlıklardan ayıran etkinliklerin ve davranışların temelinde bulunur; onları zamanın ihtiyaçlarına göre şekillendirir. Sayılan bu varlık şartlarından birinin eksik olması düşünülemez. Bu varlık şartları birlikte insanı ve insanlığı oluşturur. Güzel sanatların amacı, doğa bilimlerinden de kültür bilimlerinden de farklıdır. Sanat öğretmez sezdirir, hissettirir, çağrıştırır kendine özgü bir düşündürme, hatırlatma biçimi vardır. Birçok düşünür sanat nedir sorusuna cevap arar. Herkes dönemine, kültür birikimine, anlayışına göre cevap verir. Bu demektir ki sanatın tanımı yapılamaz. Çünkü insanlığın var olduğu dönemden beri karşılaşılmasına rağmen sanat etkinliği henüz tamamlanmamış ve kalıplaşmamıştır. Her an genişlemekte, değişmekte ve zenginleşmektedir. Sanatın ilk özelliği bu olmalıdır. Öyleyse sanat her an değişen, genişleyen bir insan etkinliğidir denilebilir. Ancak bu bir tanım değildir. Sanatın özelliklerini belirtme çabasının ürünüdür. İnsana özgü bu etkinlik, insanın bedensel, psikolojik, ruhsal tüm olanaklarını kullanır. Söz konusu etkinlikte, insanın kendisine özgü tüm yeteneklerle, doğa varlıklarını ve olaylarını duygularının imkanlarıyla değerlendirmesi ve kurması söz konusudur. Öyleyse sanat etkinliğinde bireyin iç dünyasında, kendisine özgü olanla dış dünyada bulunanlar birleşerek yeni ve özgün bir görünüş kazanırlar. Demek ki sanat etkinliğinde, insana özgü güç ve yeteneklerle doğada bulunanlar sanatçının hayal dünyasında, belki de kişiliğinde yeni ve farklı bir oluşumda birleşirler. Böylece yeni ve farklı bir varlığın veya etkinliğin ortaya çıkmasına sebep olurlar. Bir yapı ve ifade biçimi kazanmış sanat eseri kendisine özgü bir iletişim aracıdır. Kullanılan malzeme ile ifade edilmek istenen husus birleşerek bir bütün oluşturur. Artık bu bütün yeni bir varlıktır. Benzeri olsa da eşi yoktur. Öyleyse sanat eseri biriciktir ve özgündür. Bu iletişim aracının kendisine göre bir anlatım gücü ve tavrı vardır. Doğal olandan daha farklıdır. Sanat eserinin anlamı değil okunduğu, seyredildiği ve duyulduğu yerde kazandığı anlamları vardır. Bu da onun bir başka özelliğidir. Dış dünyadan alınan gerçekliğin böyle bir kurguyla ve görünüşle ortaya çıkması sanat eserinin gerçekliği yorumlayıp dönüştürdüğünü ortaya koyar. Dış dünyanın dönüştürülüp yorumlanması da ayrı bir özelliktir. Sanat eseri, tikelde tümeli ifade eder. Bu da ayrı bir niteliktir. Sanat eserinin dile getirdiği gerçeklik bir kişiye özgü değildir. Sanat, kavramların, gözlemlerin değil sezginin öne çıktığı eserler ortaya koyar. Öğretmez, açıklamaz, göstermez, sezdirir, çağrıştırır, hissettirir, duyurur,hatırlatır ve bunlara bağlı olarak ve bunlar çevresinde düşündürür. Bütün bunlar da okuyucuda, seyircide ve dinleyicide farklı bir yaşantı halinin ortaya çıkmasına sebep olur. Bu yaşantıya “estetik yaşantı” adı verilir. İşte sanat eserini, diğer eserlerden ayıran özelliklerin başında bu işlevi gelir. Sanat eserleri ortaya konuldukları dönemin birikimini kullanırlar. Her sanat, kendi geleneği içinde varlığını sürdürür. Eserlerde kendi devirlerinin sanat zevk ve anlayışından hareketle kurgularını yapılandırırlar. Geleneğe karşı olanlar bile bu tavırlarıyla dönemin dışına çıkamazlar. Bu özellik mimarî eserlerde daha açık görülmektedir. Sanat eseri yukarıda sayılan özellikleriyle ne ahlaksızlık öğretir ne de ahlaklı olmayı öğütler. Ahlak karşısında kayıtsızdır. Kişilere gündelik hayatta kullanılacak bilgi verdiği de söylenemez. Çünkü gerçekliği yorumlar, dönüştürür ve yeniden yapılandırır. Buna sanata özgü gerçeklik denir. Ama sanat eseri sezgisel bilgi vererek insanın katı gerçekliğinin ötesini düşünmesini sağlar. EDEBİYATIN BİLİM DALLARIYLA İLİŞKİSİ Diğer sanat eserleri gibi edebi metin de dış dünyada var olan nesnelerden, yaşanmış olanlardan ve yaşanacaklardan hareketle sanatçı tarafından meydana getirilen kurgudur. Bu kurguda insanlığın her türlü birikimi malzeme olarak kullanır. Ayrıca gerçeklikle ilgili tasarı, düşünce ve isteklerden yararlanılabilir. Doğa bilimlerinin verileri ve bunların insanlığa sundukları sözü edilen kurguda kullanılabilir; bunlar metin adlı bütünün varlık sebebine, yazılış amacına uygun işlevler yüklenirler ve yeni anlamlar kazanırlar. Edebi metin yazıldığı dönemi, kurgusunda yer alan malzemeyle de temsil eder. Yüzyıllar öncesinin atı, devesi, kılıcı, kalkanı günümüzde yerini başka şeylere bırakmıştır. Edebî Metin Kültür Bilimleri İlişkisi Tarih: Edebi metinde sosyal ve siyasi çevre üzerinde durulur, her türlü insan ilişkisinden söz edilir. Edebi metinler ve edebiyatla ilgili konulardaki değişmenin ortaya konulması da gereklidir. Bunların incelenmesinde tarihin metodundan yararlanılır. Edebiyat tarihi; eser, sanatçı ve edebi olaylara tarihe özgü bakış açısıyla yaklaşır. Onların zaman içindeki yerlerini belirler; gelişme çizgilerini ortaya koyar. Her edebi metin bir gelenek içinde oluşur. Çünkü hiçbir başarı, üretim ve olay birdenbire ortaya çıkmaz. Her birinin bir hazırlık dönemi vardır. Bunların incelenmesinde ve değerlendirilmesinde tarihin metodu kullanılır. |
Edebibilgiler.com 2009 © Her hakkı saklıdır. |