ÖZDEMİR İNCE
|
|
--------------------------------------------------------------------------------
| 1 Eylül 1936’da Mersin’de doğdu. 1956'da Mersin Lisesi'nden mezun oldu. 1960'ta Gazi Eğitim Enstitüsü Fransızca Bölümü’nü bitirdi. Bir süre ortaokullarda öğretmenlik yaptı. Ardından 1965'te Pariste Sorbonne Üniversitesi’nde çağdaş Fransız edebiyatıyla ilgili incelemeler yaptı. Yurda dönüşünde Aydın ve Muğla liselerinde öğretmen olarak çalıştı. 1969’da TRT’ye girdi. 1982’de kurumdan "gönülsüz" emekli oldu. Çeviri yaparak hayatını kazandı. 1989’da İstanbul’a yerleşti. Can Yayınları’nda editörlük yaptı. 1996’dan sonra Telos Yayınları’nda editör ve genel yayın yönetmeni. Hürriyet Gazetesi yazarlarından. İlk şiiri 1954'te "Kaynak" dergisinde yayınlandı. Pazar Postası, Türk Dili, a, Değişim, Dost, Şiir Sanatı, Papirüs, Soyut, Türkiye Yazıları, Milliyet Sanat, Yusufçuk, Adam Sanat gibi dergilerde yayınlanan şiirleriyle tanındı. Toplumsal içeriği ağır basan bir şiire yöneldi. Şiir üzerine kuramsal yazılar yazdı.
|
--------------------------------------------------------------------------------
ESERLERÄ°
ŞİİR:
Kargı 1963 , Tutanaklar 1967
Kiraz Zamanı 1969 , Karşı Yazgı 1974
Rüzgara Yazılıdır 1979
Elmanın Tarihi 1981 , Kentler 1981
Yedi Deryalar Geçsen 1983
Siyasetname 1984 , Eski Åžiirler 1985
Hayatbilgisi 1986 , Zorba ve Ozan 1987
Başak ile Terazi 1989 , Burçlar Kuşağı 1989
| Can Yelekleri Tavandadır 1989 ,
Gürlevik 1990
Gündönümü Gündönümü 1992
Yazın Sesi 1994
1. Tekvin (1994, toplu ÅŸiirler)
Tohum Ölürse (1994, toplu şiirler)
Delta (1994, toplu ÅŸiirler)
Yağmur Taşı (1995, toplu, şiirler)
Uykusuzluk 1996 , Mani-Hayy 1998
Güneş Saati (1990, seçme şiirler)
| DENEME:
Şiir ve Gerçeklik 1986
söz ve Yazı 1991
Tabula Rasa 1992
Yazınsal Söylem Üzerine 1993
Dinozorca 1993
Tarih Bağışlamaz 1994
Çile Törenleri 1995
Bu Ne Biçim Memleket 1996
|
SÖYLEŞİ:
Ne Altın Ne Gümüş 1997
ANTOLOJÄ°:
Bulgar Åžiiri Antolojisi 1971
Çağdaş Bulgar Şiiri Antolojisi 1983 (Ataol Behramoğlu ile birlikte)
Genç Bulgar Şiiri 1984 (F. Erdinç ile birlikte)
Dünya Şiiri Antolojisi 1997 (Ataol Behramoğlu ile birlikte)
| ÖDÜLLERİ
1978 TDK çeviri ödülü
1968 May Edebiyat ödülü
Fransa Hükümeti Officier Nişanı 1990
|
ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER
Ey Oğul Yazıcı Olursan
Bir Yaz Gecesi Gülümsemesi
BAHÇIVAN
Rüzgara bırakma şikayet dilekçeni
yakarmalarla gelmez dünya
sen git onun ayağına
Rüzgara bırakma şikayet dilekçeni
veba sesiyle konuÅŸuyor kahinler
yasaların dünyayı kirlettiği söyleniyor
yas tutuyor üzümde şarap
ve su dileniyor kavmin çocukları
Rüzgara bırakma şikayet dilekçeni
zaman daralıyor, aylardan dikim ayı
derinden sür tarlanın toprağını
yeni mahyalar dik
mahşerin karıklarına
Rüzgara bırakma şikayet dilekçeni
Sen dönek kent, yırtık kuma,
diye yaz kağıdın beyaz alınlığına,
sen hasret geçidinin softa bekçisi
çöl katlanıyor ve gelmiyor haberci.
Toprağa düşen neyin anlamıdır?
|
DURUM
Pazar günü geçmek bilmiyor
Birden bir kavak fışkırıyor pencereden
Hızla kapıyı örtüyor bir sokak
Bir kız saatine bakıyor alanda
Gençliğim, güneşim, rüzgârım benim!
Bu çıraklık sabah akşam sürüyor.
Pazar günü geçmek bilmiyor
Toprağın alnında eriyor güneş
Sevdiğim uzakta, bir an kadar yakın
Aramızda sessizliğin amansız yasası
Aklımda denizle donatılmış kentim
Alışıyor sevgilim yaprak dökümüne.
Pazar günü geçmek bilmiyor
Nerede o ölüme yürümek öyküsü
Ölüme yürümek, bir tarla açarmış gibi,
Yürümek, genç ve mutlu, yürümek, sessizce.
Pazar günü geçmek bilmiyor
Gecenin güne değdiği yerde
Saatler geçiyor parmaklarımın arasından
Paslanmış demir renkli saatler
Taze kan kokusu yoğunlaşıyor aklımda
Bir pazar, yanmış küllenmiş bir gövde,
Bütün pazarlar gibi geçiyor
Bütün aylar, bütün yıllar gibi geçiyor.
Kentim biraz uzakta, donatılmış bir gemi.
|
PAY
Ev kurmak için bir zaman
tarla açmak için bir zaman
sevişmek için bir zaman
bakmak için bir zaman
görmek için bir zaman
anlamak için bir zaman
duymak için bir zaman
ayaklanmak için bir zaman
konuşmak için bir zaman
ekim için bir zaman
bağbozumu için bir zaman
kalmak için bir zaman
doğmak için bir zaman
yaşamak için bir zaman
çalışmak için bir zaman.
-Ölüm mü? demiştin?
Ölüme yer yok ülkemizde,
ölüme zaman yok.
|
DÖRT DUVAR ARASINDA
Bir şeyler kapanıyordu bir yerlerde,
belki bir kapı, belki bir mezar -
ama çatı değildi - sanki bir yangın,
tavşanların, kuşların hızından anlıyordun,
ama çatı değildi kapanan,
üzerinde bir bayrak dalgalanan.
Ama çatı değildi kapanan;
biraz daha ışık, diye haykırdın,
dağlarıma ve uçurumlarıma,
hepsini gövdeme
duvarlarıma kazıyacağım.
Bir şeyler kapanıyordu bir yerlerde:
Kiminin bahtı, kiminin yüreği,
kiminin kapısı ve penceresi.
Düşündün: Her şey butun bir sonsuzluk
ve bir dakikaydı önünde ve sonunda.
Bir dakika, o senin olan bir dakika,
yani yaşaman için sana bırakmadıkları.
|
BÄ°R TARÄ°H YORUMU
Başkaları karar veriyor senin yerine
seni bildiğini tanıdığını sananlar
seni deÄŸil sadece kendilerini savunanlar
ama ne su içmişler seninle, ne yola gitmişler,
o, diyorlar, ÅŸunu yapar bunu yapmaz
o, diyorlar ÅŸunu sever bunu sevmez
o, diyorlar, kışın hiç güneye gitmez
sıcak bölgelere göçmen kuşlar gibi;
senin ceviz ve çınara hasret göçmenliğini,
senin eller yakan hasretini anlayamayanlar.
|
YAKARI
İdris peygamber, terzilerin pîri,
izin ver güzel bir şiir yazayım ben de,
yaşım kırkı geçti yaşlanıyorum artık,
izin ver güzel bir şiir yazayım ben de,
"ozan" desinler bir kez ölmeden önce.
İdris peygamber, terzilerin pîri,
el ver artık kendi dükkânımı açayım,
bir kaftan keseyim kendime ben de,
astarı sözcüklerden dikişi ibrişimden.
Ben de güzel bir şiir yazayım artık,
okudukça kıskanıyorum öteki kalfaları,
şarapları bol, ilham perileri oturaklı,
biliyorlar geceler kaç saat sürer
günler kaç fersah. El vermiş ustaları.
Ben de güzel bir şiir yazayım artık,
cebine kuş üzümü, sarı leblebi doldurayım,
parklara götürüp simitler alayım ona
kıvırcık saçlarını rüzgârla tarayayım.
Ben de güzel bir şiir yazayım artık,
son günlerimde yalnız kalmayayım.
İdris peygamber, terzilerin pîri,
ey bütün pîrleri bütün mesleklerin,
izin verin bir tek dize yazayım, tek bir dize,
bir kez "oldu" desinler ölmeden önce.
|
SEVÄ°YORSANIZ EÄžER
Seviyorsanız eğer;
Geç kalmayın sakın aşkınızı
söylemeye
telgraf çekin, telefon edin,
mektup yazın...
Uçaklara, trenlere
tüm taşıtlara binin...
Koşun, arayın, bulun,
haber gönderin, birine anlatın...
Duvarlara yazın, ağaçlara kazıyın...
Yani deneyin bütün olanakları,
hiç olmazsa; iki yaprak
samanlı kağıda yazın...
Ama sakın geç kalmayın!
Aşkınızı Söylemeye...
|
GÖZLEM
İnsan gövdesine dokunmak:
sonsuzun gidiÅŸine
ve gözkapaklarına belleğin
sözcüklerin yerine bir boşluk koymak
hiçliği görmek: mumları söndürmek
karanlıkta bakışmak karanlıkta
Sırat Köprüsünden geçerken
Köşeyi dön, uçurumsuz atlayış
gövdenin içindeki gövde
kırılan sırça... şamdanın sesi
Susamam onu, ne sözcüklerle
susamam onu, ne de sessizlikle,
konuÅŸamam onu konuÅŸmamla
Bir 'O' var sende ve bende
baştan çıkartıp onu bir şey yapacağım
çölün duvarsız gecesinde
Susamam onu, susturamam onu
ne sözcüklerle sözcüklerin içinde,
ne de sessizlikle sessizlikte
Meczup sayfaların arasında
pervane olup dönen isyankar dervişler
önce yaşamak ve sonra yaşamak için
sesim kağıt gibi yayılırken mürekkebe.
|
EY OÄžUL YAZICI OLURSAN
Ey oğul bir gün yazıcı olursan
gözü gözünde yüreği yüreğinde eli elinde
inancın tadını söyle ülkemin çocuklarına
Ey oğul bir gün yazıcı olursan
kuşkunun birikmenin ve beklemenin yazıcısı
sakın masal anlatma ülkemin çocuklarına
Zaman akıp gitmekte dağ taş değişmektedir
demir paslanmakta temel çürümektedir
al kalemi bildiğin en gerçek sözü yaz
İşte ateş tuğlası ağaçlar kökleri
işte ayağımızın bukağısı sırtımızdaki hançer
yazılmamış şiir isimsiz kapalı kitap
Erkeklerimiz var elmanın bir yarısı
biraz sabır biraz öfke biraz sarmaşık
sorusu sorulmamış yanıt boynu Pir Sultan
Ey oğul bir gün yazıcı olursan
sesini sev sevgini çoğalt yüreğini aç
onu güzel ölüyü anlat ülkemin çocuklarına
|
ÖNSÖZ
Bazan bir sözcük arar ozan, bekler
bir anahtar sözcük, başlamak için şiire,
bir görüntü bazan, bir ses, bir koku,
bazan da bir ÅŸey, bir devinim izi.
Hepsi var, hem de istemediÄŸin kadar;
kireç yanığı görüntüler: Lemnos, Ayios Istratis,
üç tanık sözcük: Makronissos, Yaros ve Leros;
sürgün ve işkence öyküleri, burun sızlatan.
Ağaçlar: Zeytin, çınar, incir, okaliptüs
Duvarlar: Ak badanalı bahçe duvarı
Sesler. Saban, çıngırak, keçi melemesi
Başka şeyler: Kiraç taşları, mavi ve yeşil.
Bir de fotoÄŸraf var, eski biraz:
Gülen bir kadın, saçları kısa, tatlı esmer,
bir çocuk, kıvırcık saçlı, üç-dört yaşlarında,
ve bir erkek, kısa pantolon giymiş,
kolları çapraz, gövdesi çıplak
ve belinde bir asker palaskası.
Bir asker palaskası: Tıpkı o
parmaÄŸa dolanan beyaz iplikler gibi,
hatırlamak için, unutmamak için
bir tarih yorumcusu gerektiÄŸi zaman.
Gülüyor adam, mutlu olduğu da söylenebilir,
'daha az gökyüzü istemem' der gibi sanki.
Ancak bir emekçi ozan böyle durabilir ayakta,
bunca deney ve bunca sınavdan sonra.
|
BÄ°R YAZ GECESÄ° GÃœLÃœMSEMESÄ°
-I-
Son konuk olacağım uyuyan kurşun gövdende
gözcü sudan ve terli topraktan başka
bir de yuvarlak turuncu ve asi
-II-
İki gözün olacak bakan irdeleyen yüzünde
bengi savaşcısı etin tuzun kara ekmeğin
umut aşkın yakın aşkın kin aşkın.
-III-
Ağzının ince sessizliğinde ve kara kışın
direnmesi öç alması gibi durgun etinde
yaşanacak eşit harlı günlerde
senin aşkın
benim gücüm olacak.
|
YORGUN DEĞİLİM
Yorgun deÄŸilim,
seni beklemekten,seni düşlemekten,geçen günlerden,
yeniden baÅŸlasam da bir baÅŸka yenilgiye.
Yorgun deÄŸilim,
ne aşktan,ne dostluktan,ne de ölümden,
geceye gözlerimi açarak bakıyorum.
Yorgun deÄŸilim,
ne acıdan,ne umuttan,ne de korkudan,
sonbaharla birlikte kazıya başlıyorum.
Yorgun deÄŸilim,
ne geçmişten,ne şimdiden,ne de gelecekten;
bir yanlızlığım vardı,gittikçe aşıyorum.
|
EVREN YORUMCUSU
Atlayarak çiz dünyayı,
gerçekler söylenmeyen alanlarda kalsın,
yani gerçekleri söyle, sadece onları;
Bana sorarsan -ki sormasan da olur-,
yüreğindedir yaşamın bütün ipuçları.
|
ÖTE
Benden, onlara benzer olmamı beklemeyin,
Ve onları yineler olmayı beklemeyin.
Herkes yeniliğine varır, kendi kalırsa.
Kimseden bana benzer olmayı beklemeyin.
|
ÅžUBAT AYINDA ANKARA'DA
Bu yıl erken bastırdı kış!
Yağmur yağıyor, yağmur yağdıkça seviyorum seni.
kar yağıyor, kar yağdıkça seviyorum seni.
karaya vurdukça, sular dondukça
üşüdükçe, bir şeyler yitirdikçe, umudum kırıldıkça
çıkmaza girdikçe yaşam, yüreğim sıkıştıkça,
sen değiştikçe daha çok seviyorum seni.
Donmuş suda çelik tadı var
ağzımda eski tutun ve buruk çay tadı
her sabah yaya geçiyorum butun Ankara’yı
kömür ve kükürt kokuları arasında
her aksam yaya geçiyorum bütün Ankara’yı
okuyarak bildirilerini direnen öğrencilerin
bakarak yırtık afişlere, şarkıcı resimlerine,
nereye gitsem içimde bir geç kalmışlık duygusu
bu yüzden bir saat erken gidiyorum gideceğim yere
ne zaman, nerede ve nasıl bilmiyorum, ama birden
yaşamın korkunç bir hızla değiştiğini düşünüyorum
ve ikimizin aynı kişiler olmayacağımızı yarın.
Bu yıl erken bastıran kışı yaşıyoruz
Sanki ölümlü kahramanlarıyız kötü bir romanın
yeni bir dilin sözdizimine çalışıyoruz
gökyüzünü verip yüzünü alıyorum
görüntünü verip acıları siliyorum
yüzünü koyuyorum umutsuzluğun yerine
Usumda sesinin ve gövdenin
usumda sesinin ve gövdenin görkemli atlası
|
GÃœRLEVÄ°K
bir ÅŸeye benzetirim kendimi durmadan
tüyleri uzamış solgun kendimi
bütün kapıları açarım belki de korkumdan
o incecik kelimeler içindir bu yalnızca
kaybolur kurtarmasam uzay karanlığımda
resimler yaparım kırmızıdır sokaksızlıktan
çünkü ellerimi yaparım yüzümü yaparım
teraziler kurulur işler tatlı vücudumda
renklerini yaparım mavisi değişken sesli kara
kum gölgeli yeni balıklar geçer altından
kralların ölümünü bir onlardan anlarım
bir onları anlarım kadınlardan
bir ÅŸeye benzetirim kendimi durmadan
kervanlar geçer uzanırım ayaklarımdan
bir yerde dururum güneyde dış kapılarda
bilmem her keresinde böyle olur anlamam
bir o yüzden anarım öperim fantomayı
yeryüzünde işte kadınlar ve erkekler için
ve bir derinlik için yemyeşildir saçları
|
SANDIKLI PAZARINDA
Birden anımsadın bunca yıl sonra
o gördüğün badem gözlü
çingene kadını
tam yirmi beş yıl önce
Sandıklı pazarında.
Şimdiye kadar hiçbir kadın
öyle bakmadı
meydan okumadı sana;
gözlerini gördün
bir anda sevişip ayrıldınız.
Gökyüzüyle birlikte bakmıştı sana,
çaktırmadan arasta esnafında.
|
|