HALÄ°DE NUSRET ZORLUTUNA
|
|
--------------------------------------------------------------------------------
| 1901'de İstanbul'da doğdu. Erenköy Kız Lisesi'ni bitirdi. Bir süre İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde eğitim gördü. 1924'te başladığı öğretmenlik görevini İstanbul Kız Lisesi ve yurdun çeşitli yerlerindeki liselerde yıllarca sürdürdü. 1957'de Ankara Kız Teknik Öğretmen Okulu'nda görevliyken emekliye ayrıldı. 10 Haziran 1984'te İstanbul'da yaşamını yitirdi. Şiir yazmaya mütareke yıllarında başladı. Kurtuluş Savaşı'nın etkisi ve heyacanıyla Milli edebiyat akımına katıldı. Kadın duyarlılığıyla işlediği şiirlerinin yanı sıra hikâye, deneme, roman türlerinde de eserler verdi. Milli edebiyat akımı içinde değerlendirilen şiirlerinde geleneksel ölçü ve anlayışa bağımlı kaldı. Şiir öykü ve düzyazıları Milli Mecmua, Aydabir, Çınaraltı, Hisar, Türk Kadını giibi dergilerde yayınlandı.
|
--------------------------------------------------------------------------------
ESERLERÄ°
ŞİİR:
Geceden TaÅŸan Dertler (1930)
Yayla Türküsü (1943)
Yurdumun Dört Bucağı (1950)
Ellerim BomboÅŸ (1967)
| ROMAN:
Küller (1921)
Sisli Geceler (1922)
| ÖYKÜ:
Beyaz Selvi (1945)
Büyük Anne (1971)
Aydınlık Kapı (1974)
|
ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER
GÄ°T BAHAR
Çekil bu gölgeli yolda gezinme...
Bahar, bakışların yine pek sarhoş.
Yanılıp gönlüme misafir inme:
Kapısı kilitli, mihrabı bomboş
Mabettir orası, meyhane değil!
Altınlı başında papatya niçin?
Sarı saçlarına pembe gül takın!
Git bahar, gönlümde ibadet için,
Diz çöken kızları ürkütme sakın,
Kalbime girme, o kâşâne değil!
Ziyalar, kokular, renkler, çiçekler...
Ömrünün her günü bir başka düğün,
Bülbüller koynunda aşkı çiçekler
Güller dökülürler göğsüne bütün!..
Gerçekten güzelsin, efsane değil!
Git bahar, git bahar, uzaklarda gül!
Denize renginden bırak hediye
Ufuklarda gezin, semaya süzül
Sokulma kalbime peymane diye
Gördüklerin kandil, peymane değil!
|
ARZ-I HÂL
Gecenin bir saatinde
EÅŸiÄŸine varan bendim
KuÅŸlar yuvada, kurt inde
Karanlığı yaran bendim
Sabahları erken erken
Yürek hasretle yanarken
Firkatin bahçelerinden
Vuslat gülü deren bendim
Bendim semada dolanan
Bendim oraya ney çalan
Parmakların uçlarından
Nuru alıp veren bendim
Hayır! Hiçbiri değildim
Hepsi benim hayallerim...
DolaÅŸarak iklim iklim
DoÄŸru yolu soran bendim
Seni buldum şahım seni
Tut elinden üftâdeni
Koma karanlıkta beni
Mevlana! Aman efendim
|
HÃœRRÄ°YET
Bana bakın güzel kuşlar, özgür kuşlar!
Nedir bu telaş, bu gürültü, bu şenlik?
Ä°nsanlara nispet olsun diye mi?
Biliyoruz dallar sizin
Kervan geçmez yollar sizin
Mesafeler, yakın gökler
Hep sizin.
Biz,
Kara toprağa bağlıyız ayaklarımızla
Ne çıkar, omuzda kanat olmasın kuzum, ne çıkar?
İçimizde bir şeyler var kanatlı
İçimizde gökler...
Sizinkinden daha geniÅŸ, daha derin.
Mesafelere gülüyor hayalimiz.
Güzel kuşlar, aptal kuşlar
Böbürlenmeyin bize.
İçimizde kanat çırpıyor hürriyetlerin en güzeli, içimizde!
|
SEVMEK
Sevmek...Delicesine, deliler gibi sevmek!
Kuş uçar gibi sevmek, gök gürler gibi sevmek.
Bir çocuk inancıyla inanarak, kanarak
Ve bir günahkar fani azabıyla yanarak,
Hep onu arayarak baharda, yazda, kışta;
Nihayet "Büyük Sır"ra ulaşmak bir bakışta.
O bakışta okumak aşkın büyük adını,
Hep o büyük bakışta bulmak var olmanın tadını.
Sevmek: Hasta anneyi, altın başlı yavruyu,
Baharı, yıldızları, göğü, güneşi, suyu...
Yürekten kopan ince bir ahı, sever gibi,
Sevmek...Toprağı sever, Allah'ı sever gibi!
|
YAYLA TÜRKÜSÜ
Bingöl yaylasında bin renktir bahar,
O güzel adına kurban yaylalar!
Bir yudum suyunda binbir ÅŸifa var,
Sarmaşır güneşle, öpüşür ayla,
"Yaylalar içinde Erzurum yayla"
Gülüne başka gül uyar mı ola?
Türküsünü Tanrım duyar mı ola?
Düşümde gördüğüm bu yar mı ola?
Sarmaşır güneşle, öpüşür ayla,
"Yaylalar içinde Erzurum yayla"
Damarında akan Türkün kanıdır.
Göğsünü kabartan Türkün şanıdır;
Yayla Türkün canı, öz vatanıdır,
Sarmaşır güneşle, öpüşür ayla,
"Yaylalar içinde Erzurum yayla"
|
BAYRAK MERASÄ°MÄ°NDE
"Hazırol!" emri... Selam... Sonra yürekler çarpar;
Genç göğüsler kabarır, ruhları kaplar da bahar.
Şafak üstünde gülerken güzelim "nazlı hilal"
Yükselir bir heyecan dalgası... yüzler al al
"Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak,
O benimdir, o benim milletimdir ancak!"
Her çocuk bir koca arslan "o benimdir!" derken,
Ona can vermeğe hazır bir işaret etsen'
Her yürek aşkına tutkundur ezelden ebede:
Şu küçük yavru, bu genç kız, o beyaz saçlı dede.
Onun aşkıyla erir kalbleri örten kara yas;
Bu kızıl gül dedemizden, atamızdan miras.
Ona gül rengini vermiş dökülen kanlarımız:
Sönmesin, ey yüce Tanrım, budur ancak varımız!
|
BİR ÇOCUK VARDI
Yıllar yıllar öncesi ..
Bir tatlı çocuk vardı :
Bülbül sesiydi sesi ,
Gülüşleri bahardı !
Ãœmitti , emeldi o
Her şeyden güzeldi o
Dünyaya bedeldi o
Ve dünya ona dardı !
Derken bir koca dünya parçalandı birden
Dağılıverdi ortalığa
Yalandan dünyacıklar
Ortaklık darmaduman
Ortalık perperişan
Ortalık kırık dökük , yamru yumru , düğüm düğüm ..
Nerde benim tatlı küçüğüm ?
Hangi yalandan dünyada kaldı ,
Hangi yalancı rüyaya daldı ? ..
|
Kum Saati
Bir kum saatinde erimiÅŸ gibi,
Zaman parça, an parça parça.
Hangi zalim oktur delen bu kalbi?
Göğsümden dökülen kan parça parça.
Benim değil artık, yaşamıyor dün.
Doğar mı doğmaz mı beklediğim gün? ...
Bu yalan dünyada ne var ki bütün,
Huzur parça parça, can parça parça.
Yaşanmamış ömre yan parça parça! ...
|
DUYUÅžLAR
I
Yolda yuvarlanan bir taÅŸ
Karşıki yapıya doğru.
Ne taşıdır?... Anlamak zor .!
Hiç Anadolu kokmuyor.
Bu taş benim taşım değil
Önümde tabak tabak aş,
Bardakta renkli renkli su,
Kim pişirmiş, Kim kotarmış?
İçinde acep ne varmış?...
Bu aş benim aşım değil !
Bazı gözlerden akar yaş,
Benimsiyemem doÄŸrusu!
Belli yürekten akmıyor,
Benim içimi yakmıyor...
Bu yaş benim yaşım değil
II
Tövbe ! Yanılmışım meğer
Üstünde izim, serteser.
Çocuğum, sen postunu ser
Bu yer Türk'ün öz vatanı.
Atalarım, kapısını
Açmış, yapmış yapısını,
Mühürlemiş tapusunu .
Bu yer Türk'ün öz vatanı
Kanla çizilmiştir sınır
Uzanan eli hemen kır!
Hak, hakikin yardımcısıdır.
Bu yer Türk'ün öz vatanı
|
|