ORHAN ŞAİK GÖKYAY
|
|
--------------------------------------------------------------------------------
| 16 Temmuz 1902'de Kastamonu İnebolu’da doğdu. 1994'te İstanbul’da yaşamını yitirdi. Ortaöğrenimini Aydın ve Kastamonu'da tamamladı. 1922'de Ankara Muallim Mektebi'ni bitirdi. Bir süre ilkokul öğretmenliği yaptı. Ardından 1927'de Kastamonu Lisesi'nden, 1930'da İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden diploma aldı. Çeşitli liselerde edebiyat öğretmenliği yaptı. 1939'da Ankara Musiki Muallim Mektebi'ne müdür olarak atandı. 1947-1951 arasında Galatasaray Lisesi'nde öğretmenlik, 1951-1954 arasında İngiltere'de öğrenci müfettişliği ve kültür ateşeliği yaptı. 1960-1962'de Londra Üniversitesi'nde Türk dili okutmanı olarak çalıştı. 1969'da İstanbul Eğitim Enstitüsü'ndeki edebiyat öğretmenliği görevinden emekliye ayrıldı. 1984'ten sonra Marmara ve Mimar Sinan üniversitelerinde divan edebiyatı dersleri verdi.
|
Aruzla yazdığı ilk şiirleri Kastamonu’da yayınlanan "Açıksöz" dergisi ile Balıkesir’de kendisinin yayınladığı "Çağlayan" dergisinde çıktı. Ardından hece veznine döndü. Önceleri âşık tarzına uygun, çoğunlukla ulusal konuları işleyen lirik şiirler yazdı. 1940'lardan sonra edebiyat tarihi, folklor ve halk edebiyatı araştırmalarına yöneldi. Eski metinleri inceledi, eklediği notlarla birlikte sadeleştirilmiş basımlarını hazırladı. Kendi şiirlerini kitap olarak yayınlamadı. Yalnızca 5 şiirini İngilizce çevirileriyle birlikte Birkaç Şiir-Poems kitabında topladı.
--------------------------------------------------------------------------------
ESERLERÄ°
ŞİİR:
Birkaç Şiir-Poems (1976)
ELEÅžTÄ°RÄ°:
Destursuz BaÄŸa Girenler
(1982)
| SADELEÅžTÄ°RME-DÃœZENLEME:
Dede Korkut (1938)
Bugünkü Dille Dede Korkut Masalları (1939)
Dedem Korkudun Kitabı (1973)
Katip Çelebi Hayatı, Şahsiyeti,Eserleri (1957)
Katip Çelebi’den Seçmeler (1938)
Kabusnâme (1944, Mercimek Ahmed'in Keykâvus'undan çeviri)
| Eşkâl-i Zaman (1969, Ahmet Rasim'den)
Ferah-Cerbe Fetihnâmesi (1975, Zekeriyazâde'den)
Mevâ-idü'n Nefâis fi Kavaidi'l Mecâlis (Görgü ve Toplum Kuralları Üzerinde Ziyafet Sofraları) (2 cilt, 1978, Gelibolulu Mustafa Âli'den)
Hâlâtü'l Kahire mine'l Adâti'-z Zâhire (1984)
|
ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER
BU VATAN KÄ°MÄ°N
Bu vatan toprağın kara bağrında
Sıradağlar gibi duranlarındır,
Bir tarih boyunca onun uÄŸrunda
Kendini tarihe verenlerindir.
Tutuşup kül olan ocaklarından,
Şahlanıp köpüren ırmaklarından,
Hudutta gaza bayraklarından
Alnına ışıklar vuranlarındır.
Ardına bakmadan yollara düşen,
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,
Huduttan hududa yol bulup koÅŸan,
Cepheden cepheyi soranlarındır.
İleri atılıp sellercesine
Göğsünden vurulup tam ercesine,
Bir gül bahçesine girercesine
Åžu kara topraÄŸa girenlerindir.
Tarihin dilinden düşmez bu destan,
Nehirler gazidir, daÄŸlar kahraman,
Her taşı yakut olan bu vatan
Can verme sırrına erenlerindir.
Gökyay'ım ne yazsan ziyade değil,
Bu sevgi bir kuru ifade deÄŸil,
Sencileyin hasmı rüyada değil,
Topun namlusundan görenlerindir.
|
BEYAN-I AÅžK
Âşıkım, başımda savrulup esen
Cünûn ikliminin bir hevâsıdır
Kalbimden yarattım sevdalımı ben
O, aşk cennetinin ilk Havvâ'sıdır.
Önünde nebiler günahkâr olur
Bedbahtlar aşkıyla bahtiyar olur
Ayak bastığı yer çemenzâr olur
Bu, ona hilkatin iltimasıdır.
İns ü cin tapmada cemaline hep
Bir ÅŸair taparsa ne olur acep
Bendeki bu garip hallere sebep
Elinin elimle bir temasıdır.
Bir seher vaktiydi daldım hayale
Rast geldim hüzn ile giden leyâle
En sonra bildim ki beni bu hale
Düşüren o şûhun tek iymâsıdır
Konmadı zülfüne gönül bilerek
Hayrandır; uçmayı unutsa gerek
Düşmedim bu hale ben şimdiye dek
Bu, başımın ilk ve son hummâsıdır.
Şaik dehr içinde çok âlem gördü.
Sevdiğinden az-çok bir sitem gördü
Derse ki; hep hicran, hep elem gördü
Divane gönlünün iftirasıdır.
|
SÄ°TEM
Ay geçti, yıl döndü unuttu beni
Üstüne adını yazdığım ağaç
Açtın dertlerini kanattın beni
Atında türküler düzdüğüm ağaç
Sendeki yemişler böyle değildi.
Dört yana haber saldığım kuşlar
Yarı yolda unuttular haberi
Kırık kanatlarla döndüler geri
Artlarından bakıp kaldığım kuşlar
Benim bildiğim kuşlar böyle değildi.
Dilimce öterdi kuşlar dallarda
Lügatta geçmezdi senin sözlerin
Su gibi akardı adın dillerde
Dediğini anlardım bütün gözlerin
Gözlerde bakışlar böyle değildi.
Soran olmaz bizi yardan aÄŸyardan
Ne çare namımız çoktan yitmiştir
Yol üstü çeşmeler bakar kenardan
Bizi bilen sular akıp gitmiştir.
Mermerde nakışlar böyle değildi.
Meyveden kırılan dallar nasılsa
Arzular içimde öyle kurudu
Bir dalda bin türlü meyve verirdi
Takvimde bahardı ne gün bakılsa
Ne deyim bu işler böyle değildi
|
YAS
Dökün yaprağınızı dallarım dökün,
Akın yaslı yaslı sularım akın.
Bükün boynunuzu bayraklar bükün,
Bir alınmaz kalem vardı yıkıldı...
Durmadan çalkanan bir kızıl deniz
Bir damla yaÅŸ gibi duruyor sessiz,
Vatan ufkundaki en güzel çeyiz,
En şanslı süs baktım yarı çekildi.
Kara haber; tipi eser, savrulur,
Bir yanardağ gibi içim kavrulur,
Vatanın kaderi bende yuğrulur,
Yas olup, yaş olup gözden döküldü.
Gökyay'ım derdiyle adını anar,
Bir kararsız kuştur dalına konar
Neresinde bilmez bir yara kanar,
Saran gitti boyuncuğu büküldü.
|
GURBET
Beni koyup giden cefacı dilber!
Koyduğun yerlerde duramıyorum;
Beni de alsaydın nolur beraber?
Derdimi kimseye veremiyorum...
Çıksam şu dağların yücelerine,
EÅŸ olsam gurbetin gecelerine,
Ä°mrenir dururum nicelerine,
Bir ben mi murada eremiyorum.
AkÅŸam olur, , kuÅŸlar konar dallara,
Susamış yıldızlar iner göllere,
Güzeller dizilir ince yollara,
İçlerinde seni göremiyorum.
Bir akar su görsem melil olurum,
Ben bu dertten hasta olmam ölürüm.
Seni kaybettiÄŸim yerde bulurum,
Durduğun ellere varamıyorum.
Bu gül yaprağımı dudak değil mi?
Ne diye kıvrılmış, yazık değil mi?
Sana giden yollar uzak deÄŸil mi?
Korkumdan bir türlü soramıyorum...
Bağrımda koç gibi dağlar yatışır,
Görünmez dallarda kuşlar ötüşür,
Bir yerim var benim, yanar tutuÅŸur,
Bir yerim kanıyor saramıyorum...
|
MARAŞ TÜRKÜSÜ
Uy Maraş sılaya nice varayım
Açılmaz kapılar çalıp durayım
Yarimi bulmadım kimden sorayım
Uy Maraş,Maraş da bu nasıl Maraş
Kara gözlerinde yaş,bağrında ataş
Maraşın gölleri ördektir,kazdır
Yaylaları kıştır,ovası yazdır
Çemende laledir,içimde közdür
Yücel göklerim yücel,eğil dağ eğil
Ben bildiÄŸim MaraÅŸ,bu MaraÅŸ deÄŸil
Maraşı dolaştım bir uctan uca
Kimseler sormadı ahvalin nice
Ne gündüzüm gündüz,ne gecem gece
Toprağı mezardır,suları seldir
Dostları düşmandır,aşnası eldir
Maraşın üstünden aştı turnalar
Gönlüme bir ataş düştü turnalar
Ben mi şaştım,yol mu şaştı turnalar
Bu kara göklerde aylar dolunmaz
Bu yolun ucunda MaraÅŸ bulunmaz
Maraşı görünce yandım,yakıldım
Kan,yaş oldum,yüzden gözden döküldüm
Oda düşen bir saç gibi büküldüm
Ben bildiğim Maraş,bu Maraş mıdır?
Maraş mıdır,ataş mıdır,taş mıdır?
|
|