AHMET HAŞİM

--------------------------------------------------------------------------------

     1884’te BaÄŸdat’ta doÄŸdu, 1933’te Ä°stanbul’da yaÅŸamını yitirdi. Fizan Mutasarrıfı Arif Hikmet Bey’in oÄŸlu. ÇocukluÄŸu BaÄŸdat’ta geçti. 12 yaşında annesinin ölümü üzerine babasıyla birlikte Ä°stanbul’a geldi. Mektebe-i Sultani'de (Galatasaray Lisesi) yatılı okudu. Tevfik Fikret ve Ahmed Hikmet MüftüoÄŸlu'nun öğrencisiydi. 1907'de mezun oldu. Bir süre Reji Ä°daresi'nde çalıştı. Bir yandan da Hukuk Mektebi'ne devam etmeye baÅŸladı. Ä°zmir Sultanisi Fransızca öğretmenliÄŸine atandı. Hukuk eÄŸitimini bırakıp Ä°zmir'e gitti. 1912-1914 arasında Maliye Nezareti'nde çevirmenlik yaptı. 1. Dünya Savaşı yıllarını Çanakkale ve Ä°zmir'de yedeksubay olarak geçirdi. Mütareke'den sonra Ä°stanbul'a döndü. Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde estetik ve mitoloji öğretmenliÄŸi yaptı. Harp Akademisi ve Mülkiye Mektebi'nde Fransızca dersleri verdi. Düyun-u Umumiye Ä°daresi'nde, Osmanlı Bankası'nda çalıştı.

    AkÅŸam ve Ä°kdam gazetelerinde köşe yazıları yazdı. 1928'de böbrek rahaksızlığının tedavisi için yurtdışına gitti ama iyileÅŸemeden döndü. Åžiire lise öğrenciliÄŸi yıllarında baÅŸladı. Ä°lk ÅŸiirlerinde Abdülhak Hamit, Cenap Åžahabettin, özellikle de Tevfik Fikret etkileri görülür. Bilinen ilk ÅŸiiri "Hayal-i AÅŸkım"da bu yönelmelere raÄŸmen yeni bir sanat yönelimi olduÄŸu dikkat çeker. Gençlik ÅŸiirleri Mecmua-i Edebiye, Musavver Terakki, AÅŸiyan, Jale, Musavver Muhit, Servet-i Fünun, Resimli Kitap dergilerinde yayınlandı. Bu ÅŸiirleri kitaplarına almadı. 2. MeÅŸrutiyet'in yazınsal karmaÅŸa ortamında onun ÅŸiiri ayrı bir ses olarak kendisini gösterdi. 1921'de basılan ilk ÅŸiir kitabı "Göl Saatleri"nin başındaki küçük manzumeler, bu dönemin asıl eserleridir. Ä°zlenimci ressam etüdlerini andıran bu ÅŸiirlerle Ahmed HaÅŸim, doÄŸanın özünü sızdırmak ister gibidir. Åžiiri, bir yandan Verlaine müziÄŸine yaklaşırken, bir yandan Åžeyh Gâlib'in parıltısını taşır. "Göl Saatleri", "Göl KuÅŸları", "Serbest Müstezatlar" ve "Muhtelif Åžiirler" olmak üzere dört bölümden oluÅŸan bu kitap Türk ÅŸiirinin Yahya Kemal Beyatlı'dan sonraki ikinci kanadını kurar. Beyatlı'nın geniÅŸ kesimleri kucaklayan toplumcu ve ulusçu ÅŸiirine karşılık HaÅŸim daha dar ama daha derin bir kanalda akmayı tercih eder. Ä°kinci ve son ÅŸiir kitabı "Piyale"nin giriÅŸinde "Åžiir Hakkında Bazı Mülahazalar" bölümünde ÅŸiirle ilgili görüşlerini açıklar: Åžair ne bir gerçek habercisi, ne güzel konuÅŸmayı sanat haline getirmiÅŸ bir kiÅŸi, ne de bir yasak koyucudur. Åžairin dili, düzyazı gibi anlaşılmak için deÄŸil, hissedilmek için yaratılmış, müzik ile söz arasında, ama sözden çok müziÄŸe yakın ortalama bir dildir. Düzyazıda anlatımı yaratan öğeler ÅŸiir için sözkonusu olamaz. Düzyazı us ve mantık doÄŸrur, ÅŸiir ise algı bölümleri dışında isimsiz bir kaynaktır. GizliÄŸe, bilinmezliÄŸe gömülmüştür. Åžairin dili, duyumların yarı aydınlık sınırlarında yakalanabilir. Anlam bulmak için ÅŸiiri deÅŸmek, eti için bülbülü öldürmek gibidir. Åžiirde önemli olan sözcüğün anlamı deÄŸil, ÅŸiir içindeki söyleniÅŸ deÄŸeridir. Åžiiri ortak bir dil olarak düşünenler boÅŸ bir hayal kuruyor demektir. "Piyale" kitabındaki "Merdiven" ve "Bir Günün Sonunda Arzu" ÅŸiirleri, bu görüşleri yansıtan ve Türk edebiyatında görülmemiÅŸ bir ÅŸiirselliÄŸi ortaya koyan ürünlerdir. Bu kitapla birlikte HaÅŸim'e saldırılar arttı. Ölçü ve Türkçe bilmemekle, toplum sorunlarına ilgisizlikle suçlandı. Yine de ÅŸiirleriyle 20'nci yüzyılın ilk çeyreÄŸini etkilemeyi baÅŸardı.

--------------------------------------------------------------------------------

ESERLERÄ°

ŞİİRLER:

Göl Saatleri (1921)

Piyale (1926)

FIKRA VE SOHBET:

Bize Göre (1926)

Gurabahane-i Laklakan (1928)

GEZÄ°:

Frankfurt Seyahatnamesi (1933)


ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

  • Merdiven

  • Süvari

  • Bahçe

  • Mukaddime

  • Karanfil

  • Bir Günün Sonunda Arzu

  • Havuz

  • Parıltı

  • Orman


MERDÄ°VEN


Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden

Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak

Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak.


Sular sarardı... Yüzün perde perde solmakta

Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta.


Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller

Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller

Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?


Bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta

Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta.


SÃœVARÄ°


Şu bakır zirvelerin ardından

Bir süvari geliyor kan rengi.

Başlıyor şimdi malül akşamda

Son ışıklarla bulutlar cengi.


Bir bakır tasta alev şimdi havuz

Suya saplandı kızıl mızraklar.

Açılıp kıvranarak göklerde

Uçuyor parçalanan bayraklar.



BAHÇE


Bir Acem bahçesi, bir seccade

Dolduran havzı ateşten bade.

Ne kadar gamlı bu akşam vakti

Bakışın benzemiyor mutade.


Gök yeşil, yer sarı, mercan dallar

Dalmış üstündeki kuşlar yâda.

Bize bir zevk-i tahattur kaldı

Bu sönen, gelgelenen dünyada.


MUKADDÄ°ME


Zannetme ki güldür, ne de lâle

Âteş doludur, tutma yanarsın

Karşında şu gülgûn piyâle.


İçmişti Fuzûlî bu alevden

Düşmüştü bu iksîr ile Mecnûn

Şi'rin sana anlattığı hâle.


Yanmakta bu sâgardan içenler

Doldurmuş onunçün şeb-i aşkı

Baştan başa efgân ile nâle.


Âteş doludur, tutma yanarsın

Karşında şu gülgûn piyâle...


KARANFÄ°L


Yârin dudağından getirilmiş

Bir katre alevdir bu karanfil

Ruhum acısından bunu bildi.


Düştükçe vurulmuş gibi, yer yer

Kızgın kokusundan kelebekler

Gönlüm ona pervane kesildi.


BÄ°R GÃœNÃœN

SONUNDA ARZU


Yorgun gözümün halkalarında

Güller gibi fecr oldu nümayan

Güller gibi... Sonsuz, iri güller

Güller ki kamıştan daha nalan

Gün doğdu yazık arkalarında!


Altın kulelerden yine kuşlar

Tekrarını ömrün eder ilan.

Kuşlar mıdır onlar ki her akşam

Alemlerimizden sefer eyler?


AkÅŸam, yine akÅŸam, yine akÅŸam

Bir sırma kemerdir suya baksam

Üstümde sema: kavs-i mutalsam!


AkÅŸam, yine akÅŸam, yine akÅŸam

Göllerde bu dem bir kamış olsam!


HAVUZ


Akşam yine toplandı derinde...

Canan gülüyor eski yerinde

Canan ki günduzleri gelmez

Akşam görünür havz üzerinde,

Meh-tab kemer taze belinde

Üstünde sema gizli bir örtü

Yıldızlar onun güldür elinde...


PARILTI


Ateş gibi bir nehir akıyordu

Ruhumla o ruhun arasından

Bahsetti derinden ona halim

Aşkın bu unutulmaz yarasından.


Vurdukça bu nehrin ona aksi

Kaçtım o bakıştan, o dudaktan

Baktım ona sesizce uzaktan

Vurdukça bu aşkın ona aksi...



ORMAN


Su değil, mesimin havası akan

Duyduğun yaprağın, dalın sesidir

Suda yıldızların parıltısıdır

Bu karanlıkta bazı bazı çakan...



Edebibilgiler.com 2009 ©  Her hakkı saklıdır.