A. KADÄ°R
|
|
--------------------------------------------------------------------------------
| Asıl adı İbrahim Abdülkadir Meriçboyu. 1917'de İstanbul’da doğdu, 1985'te yine İstanbul’da öldü. Eyüp Ortaokulu'nden sonra 1936’da girdiği Kuleli Askeri Lisesi’ni bitirdi. 1939'da Ankara Harp Okulu son sınıf öğrencisiyken, Nazım Hikmet’in okulda propaganda yaptığı gerekçesiyle açılan davada yargılandı, 10 aya hüküm giydi, okuldan uzaklaştırıldı. Cezaevinden çıkınca 1941'de İstanbul Hukuk Fakültesi’ne girdi. Tan gazetesinde düzeltmen olarak çalıştı. Arkadaşlarıyla "Yürüyüş" dergisini çıkardı. 1943'te savaş karşıtı şiirlerini içeren ilk kitabı Tebliğ toplatıldı, sıkıyönetim tarafından İstanbul dışına sürgün edildi. 1943-1947 arasında Muğla, Balıkesir, Konya, Adana ve Kırşehir’de sürgünde yaşadı. 1947'de İstanbul'a döndü. Bir bisküvi fabrikasında çalıştı, yayınevlerinde düzeltmenlik, çevirmenlik yaptı. 1965’ten sonra şiir çevirileri ve kitaplarının yayınıyla uğraştı. 12 Eylül 1980 sonrasında da bir ay gözetimde tutuldu. İlk şiirleri 1930'da "Ali Karasu" imzasıyla yayınlandı.
|
Başlangıçta Faruk Nafiz Çamlıbel ile Necip Fazıl etkisinde şiirler yazdı. Ankara Cezaevi'nde Nazım Hikmet’le kalınca şiir ve dünya görüşünde önemli değişikler oldu. Ses ve Yeni Edebiyat dergilerinde yayınlanan şiirlerinde Nâzım Hikmet etkisi açıkça bellidir. Yurt sevgisini dile getiren ilk kitabı "Tebliğ"de bir yandan savaşa karşı çıkarken bir yandan da yoksul Türk insanını gerçekçi bir bakışla yansıttı. Bireysel dramı toplumsal sorunların birlikteliği içinde ele aldı. Olgunluk dönemi şiirlerinde konuşma diline yakın bir dil kullandı, türküler, halk şiiri ve gelenekleri motiflerinden yararlandı. Savaş, yoksulluk, sürgünlük, hapislik acılarını yaşayan insanın duygularını, iyiye, doğruya, eşitliğe olan özlemini yalınlık, gerçeklik ve lirizmle yansıttı. Çarpıcı bitişler, yinelemeler, iç uyaklar ve ses uyumları belli başlı şiirsel biçimleri. 1940'lı yılların toplumsal gerçekçi şiirinin ortak temaları ve biçimleriyle, Orhan Veli kuşağının bazı söyleyiş özelliklerini kaynaştırarak sentezci bir şiire ulaştı.
--------------------------------------------------------------------------------
ESERLERÄ°
ŞİİR:
TebliÄŸ (1943)
HoÅŸ geldin Halil Ä°brahim (1959)
Dört Pencere (1962)
Mutlu Olmak Varken (toplu ÅŸiirler, 1968)
Bütün Şiirleri (1988, ölümünden sonra)
| ÇEVİRİ-ANTOLOJİ:
Bugünün Diliyle Mevlana (1955)
Ä°lyada (Azra Erhat'la birlikte, 1958)
Bugünün Diliyle Tevfik Fikret (1967)
Odysseia (Azra Erhat'la birlikte, 1958)
Seçme Şiirler (1961)
Dünya Halk ve Demokrasi Şiirleri (3 cilt, 1973-1975-1980)
Portekiz Sömürgeleri Şiiri (1975)
Vietnam Åžiiri (1975) Filistin Åžiiri (1976)
| ANI:
Harp Okulu Olayı ve Nâzım Hikmet (1966)
ÖDÜLLERİ
1959 Habib Edip Törehan Çeviri Ödülü
1961 Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü
1980 Türkiye Yazarlar Sendikası Hasan Ali
Ediz Edebiyat Çeviri Ödülü
1983 Yazko Çeviri Ödülü
|
ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER
DAÄž BAÅžINDA
Beni bir dağ başında böyle yapayalnız kodular
rüzgarlara, kuşlara, bulutlara yakın
senin etinden, tırnağından ayrı
senin kokundan uzak
Benim güzelim
benim ceylan bakışlım
benim kafamın ateşi
yüreğimdeki
Mümkün mü şu anda rüzgar olmak, kuş olmak
şu anda üç dört portakal almak, getirmek sana
sana tuzlu badem
kabakçekirdeği
Şu anda hiçbir şey mümkün değil
Şu anda her şeyden ayrı, her şeyden uzağım ben
Şu anda sadece yalnızlık ve kahır
Hayır, güzelim
hayır, ceylan bakışlım
hayır, kafamın ateşi, hayır
hayır, yüreğimdeki
Şu anda mümkün ve güzel olan tek bir şey vardır
Yanarak sevmek seni
|
CÄ°BALÄ°
Cibali dendi mi
aklıma siz gelirsiniz, kadınlar
kiminizin beş çocuğu
kiminizin nar gibi yanakları var
kiminiz kocasız kalmış
kiminiz ihtiyar
kiminiz daha körpe henüz
Bana umulmadık
eskimiş türküler düşündürür
siyah başörtüsü altında yüzünüz
Parmaklarda tütün kokusu
Tütün kokusu pazen entarilerde
Biriniz ekmek alır fırından
biriniz durmuş öksürüyor ilerde
geçiyor bizim mahalleden biriniz
Cibali dendi mi
aklıma siz gelirsiniz, kadınlar
Çarpık ayakkaplarınız gelir
ve kahraman elleriniz
|
DÜŞÜNCELER
Pınarından özgürlüğün al bir yudum
çek bir soluk rüzgarından sevdamızın
seni benden ne bu kapı, ne bu duvar ayıracak
seni ne bu kara kara gelen ölüm.
al bir yudum pınarından özgürlüğün
rüzgarından sevdamızın çek bir soluk
gelir bir el kırar birgün kapıları
karanlığın bahçesinde açar gülüm
seni benden ne bu kapı, ne bu duvar ayıracak
seni ne bu kara kara gelen ölüm
|
ADAGÄ°O
Yaşamın vişne rengi dudakları vardır sevgilim
öpüşün kadar sıcak ve tatlı
özgürlük türküleri de söylenir bu dudaklarla
sevda türküleri de
vişne rengi dudakları vardır sevdanın
gülümser dudakların gibi titrek ve dokunaklı
okyanus olur sarar dünyayı
olümün vişne rengi dudakları kimi kez
dudaklarınca içten ve inançlı
ölüm asude bahar ülkesi değildir o zaman
ölüm:
yiğit ve sevecen bir yaşamın mutlu günlere
sunulmasıdır
canlı bir gül gibi somut
ayrılık yoktur artık zaman içinden
yaşamın ve sevdanın, ölümün kimi kez de
öpüşün kadar sıcak ve tatlı
vişne rengi dudakları vardır sevgilim...
|
ANDANTE
birgün başımızda sevda rüzgarları eserse
deli deli yıldırımlar düşerse yüreğimize
hızlanır kan dolaşımı
babil'in asma bahçeleri değildir artık
dünyanın bilmem kaçıncı harikası
karanlığın bahçesinde açan gülümüzdür.
hüzün dolarsa içine bir gece yarısı
çevir gözlerini güneşin doğacağı yere
çek bir soluk rüzgarından sevdamızın,
"kapı"yı, "duvar"ı
"kara kara gelen ölüm"ü düşünme
çevir gözlerini güneşin doğacağı yere
|
ALLEGRO
birgün başımızda sevda rüzgarları eserse
deli deli yıldırımlar düşerse yüreğimize
"al bir yudum pınarından özgürlüğün,
rüzgarından sevdamızın çek bir soluk"
yaşamın vişne rengi dudakları vardır sevgilim
öpüşün kadar sıcak ve tatlı
"seni benden ne bu duvar ayıracak, ne bu kapı
seni ne bu kara kara gelen ölüm"
çünkü ölüm;
yiğit ve sevecen bir yaşamın
umutlu günlere sunulmasıdır.
canlı bir gül gibi somut
ölümün vişne rengidir dudakları kimi kez
gülümser dudakların gibi titrek ve dokunaklı
bu gece
ne bir yıldız ne ay var
hüzün dolarsa bu gece yarısı içine
"çek bir soluk rüzgarından sevdamızın"
çevir gözlerini güneşin doğacağı yere.
|
İHTİYAÇ
Bu akşam içimde
Tuhaf bir sıkıntı var
Dünyada sanki bir ben kalmışım
Sanki herkes nerde keder varsa bırakmış
Ben nerde bulduysam toplamış almışım
Önümde söğüt ağacı
Her zamanki haliyle, çaresiz
Havuzda su rahat
Ä°nsanlar susmuÅŸ
Sessiz bir yağmur gibi başladı bende
Konuşmak ihtiyacı
|
ÇİLE
Bizim hiçbir hürriyetimiz yok
Hiçbir hürriyetimiz
Ne çalışmak, ne konuşmak, ne sevişmek
Sen orda bağrına bas dur en büyük çileyi
Ben burda en büyük çileyi doldurayım
Ekmeğe muhtaç, hürriyete muhtaç, sana muhtaç
Sen orda dalından koparılmış bir zerdali gibi dur
Ben burda zerdalisiz bir dal gibi durayım
|
DÖN GERİ BAK
Kaç bu kokudan, kaç bu pislikten, bu sürüden kaç
insan mısın, bu pazarda mısın, iki pula mısın
kaç bu kokudan, kaç bu pislikten, bu sürüden kaç
At denize kendini, git boÄŸul
Düş bir kör kuyuya, ordan çıkama
Bir kere dön ama, bir geri bak
şu kolu gör bir kere, şu kolu
pisliğin, sürünün içinden uzanan şu kolu
durur dimdik, bembeyaz havada
budaklı bir ağaç gibi güzel
|
Ä°NSAN
İnsan kuş kanadında gelen yazı
İnsan arı su, insan ak süt
İnsan yemyeşil uzanan bahçe
İnsan kum, insan çakıl taşı
İnsan yiğit, insan dost, insan sevdalı
İnsan kancık, insan ödlek, insan hergele
Ä°nsan kocaman, daÄŸ gibi
İnsan parmak kadar, küçücük
İnsan alın teri, insan lokma, insan kan
İnsan solucan, insan sülük
İnsan kuş kanadında gelen yazı
İnsan gül fidanında yanan konca
İnsan umutların kapısı
|
BÄ°R Ä°NSAN
Seni bir gün
çekip aldılar topraktan
benzedin köksüz bir ağaca
Önce öğrettiler sana uygun adımı
sonra büyük şehirlerini gösterdiler Avrupa'nın
En muazzam saraylar karşısında bile sen
evini unutmadın
Varşova'da kaputun kaldı
Dunkerk'te arka çantan
Düştü bütün fotoğrafların Sivastopol'da
Bir şafak vakti Paris'te bıraktın zavallı yüreğini
kurşuna dizilenler karşısında
Lanet okusunlar sana bırak
iyi bir asker olamadın diye
Ölmesini bildin ya sen arkadaş kurşunuyla
iki çürük patatesi
ekmek torbanda unutarak
|
AÇILIR KAPILAR
Cansel'e
Alır seni korum damla damla
suyuma, ekmeğime, aşıma
kaygıma, sevincime, acıma
umuduma, sabrıma, gücüme
Alır seni bölerim parça parça
dağıtırım topraklara, denizlere, geceye
Açılır her sabah kapılar gözlerinde
girerim ışıltılı, yemyeşil bir bahçeye
|
|